Neredeyim :
Anasayfa > Turizm Ana Sayfa > Yesemek
Yesemek Açık Hava Müzesi ve Heykel Atölyesi
Gaziantep Müze Müdürlüğü’ne bağlı olarak hizmet veren Yesemek Açık Hava Müzesi
ve Heykel Atölyesi, İslahiye İlçesinin güneydoğusunda Yesemek köyünün
güneydoğusundaki yamacın üzerinde yer alır. Bu yamaç “Karatepe Sırtı” adıyla
anılmakta ve Hazil (Kurt) Dağı’nın güney uzantısını oluşturmaktadır. Taşocağının
yaslandığı "Karatepe", volkanik kökenli "bazalt" taşından oluşmuştur. Bazalt,
işlenmesi oldukça güç bir taştır.
Yesemek Açık Hava Müzesi Gaziantep şehir merkezine 113 km. İslahiye ilçesine ise
23 km uzaklıkta olup, ulaşımı sağlayan yol asfalttır. Ulaşım İslahiye ilçesinden
olduğu gibi, Hatay’a bağlı Akbez yol ayrımından Kilis iline giden yoldan da
sağlanmaktadır.
Müze; yayınlara “Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi” olarak geçmiştir.
Bulunduğu arazi, menekşemsi gri renkte dolarit diye tanımlanan bazalt
taşlarından oluşmaktadır. Bazalt taşlar gayet sert ve çok ince gözenekli olup,
son derece kalitelidir. Yesemek, dere yatağından başlayarak 90 m kadar yükselen,
yaklaşık 300 x400m'lik bir alana yayılmış olup, bu alanda, yapım ve işleme
sürecinin değişik basamaklarındaki taslaklar halinde, 300'den fazla, bazalttan
yapılmış heykel ve kabartmalı ortostat saptanmıştır.
Yesemek tarihte ilk defa l890 tarihinde, Zincirli (Sam’al)’da Alman Doğu
Araştırmaları Kurumu adına kazı yapan Felix Von LUSCHAN tarafından keşfedilerek,
bilim alemine tanıtılmıştır. Buradaki sistemli araştırma ve kazı çalışmaları
1957-1961 yıllarında Prof. Bahadır ALKIM başkanlığındaki ekip tarafından
yürütülmüş 200’e yakın heykel taslağı çıkartılmıştır. kazı ve araştırmanın yanı
sıra bilimsel yayında yapılmıştır. Geçtiğimiz yıllarda ise Arkeolog İlhan
TEMİZSOY tarafından yapılan arkeolojik kazılarda toprak altında kalan
heykellerin gün ışığına çıkarılması ile 300 adet yontu ve heykel taslağına
ulaşılmış; söz konusu alan, Gaziantep Müze Müdürlüğü tarafından çevre
düzenlemesi yapılarak Açık Hava Müzesi haline getirilmiştir. Yesemekte 2005
yılında Opet'in sponsorluğunda çevre düzenleme çalışmalarına başlanılmış olup,
gelecek yıllarda da devam edecektir.
M.Ö. 2000 yıllarının ikinci yarısı içinde bölge, Hitit hâkimiyetine girdikten
sonra bu taş ocağı faaliyete geçmiş veya önceden beri işletilirken, Hititlerle
yeni bir fonksiyon kazanmıştır. Burada Hititli ustaların yanı sıra, Hurri li
usta ve sanatkârlarında çalıştığı bilinmektedir. Bir ara faaliyeti zayıflayan
atölyede, Geç Hitit Krallıkları sırasında (M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren)
çalışmalar tekrar yoğunlaşmıştır. Bu ikinci dönemde özellikle, Hitit, Suriye,
Arami ve Asur Sanat unsurları ağırlık kazanmıştır. Oriantalizm adıyla anılan bu
üslup, batıda gelişmeye başlayan Ege kültürlerini etkileyerek Yunan sanatının
çekirdeğini oluşturmuştur
Atölye Geç Hititler döneminde, Hitit İmparatoru Suppilluma I. zamanında Sam’al
(Zincirli) Krallığı tarafından M.Ö. 1375-1335 tarihleri arasında işletilmiş ve
burada yerli halk Hur’lar çalıştırılmıştır. Sam’al (Zincirli) Krallığının M.Ö.
VIII yüzyılın sonunda Asurlar tarafından yıkılmasıyla birlikte Taş Ocağı ve
Heykel Atölyesi kapanmış, çalışan halkta bölgeyi terk etmiştir.
Yaklaşık 100 dönümlük alan üzerinde kurulu bulunan heykel atölyesinde
heykellerin nasıl yapıldığını günümüzde bile yerinde izlemek mümkündür. Okul
niteliğindeki bu yerde yapılacak heykelin önce taşları bazalt bloklardan
ayrılması için bazaltta oyuklar açılmakta, bu oyukların içerisinde kuru ağaçlar
yerleştirilmekte ve kuru ağaçlara su dökülmekteydi. Islatılan ağaçlar şişmekte
ve oluşan basınçla da bazalt bloktan taşlar ayrılmaktaydı. Ayrılan bu taşların
yüzeyleri düzeltilmekte ve düzeltilen bu bazalt bloklar, ağaç kızaklarla,
yamaçtaki çalışma alanına indirilmekte ve alınan siparişe göre ustalar, bloku
kabaca yontmakta, taslak haline getirmektedirler. Atölyeye getirilip yapılmak
istenen şekiller şablonlar yardımıyla çizilmekteydi. İlk önce bu şeklin
konturları, daha sonra da bazı detayları çekiç ve kalemlerle
yapılmaktaydı.Üçüncü aşamada detaylar daha özenle işlenmekteydi. Eserin son
rötuşları ise nakliye sırasında zarar görmemesi için gittiği yerde, parçaların
kullanılacağı mimari eserin bulunduğu yerde yapılmaktaydı. Buna dair bulunan tek
bir örnek; Zincirli'de bulunan ve halen Gaziantep Müzesinde sergilenen
Sfenks’dir. Devlet denetiminde işletildiği anlaşılan bu taş ocağı ve heykel
atölyesinde, taslak işçiliğinin büsbütün safhalarını yerinde izlemek mümkündür.
M.Ö VIII.yüzyılın son çeyreğinde “Asurlular” ca, faaliyetine son verildiği ve
ustalarının Asur’a götürüldüğü bilinen atölyede, her şey olduğu gibi kalmış ve
1890 yılına kadar zaman donmuş gibidir.
1989-1990-1991 yıllarında Arkeolog İlhan TEMİZSOY tarafından toprak altında
kalan heykellerin gün ışığına çıkarılmasıyla, 300’ün üzerinde yontu ve heykel
taslağına ulaşılmıştır. Sfenksler, kapı aslanları, oturan aslanlar, kanatlı
aslanlar, Amanos Dağlarını temsil eden Dağ Tanrısı kabartmaları, savaş sahnesi
kabartmaları ve mimari parçalar, kendi doğal ortamlarında sergilenmektedir.
Yesemek M.Ö. II. Binin dördüncü çeyreği ile M.S. 8. Yüzyıl arasında, Yakın
Doğunun en büyük taş ocağı ve heykel işleme atölyesidir. Bugün yaklaşık 300’ün
üzerindeki yontu taslağının toprak altından çıkarılıp belli bir düzende
sergilendiği Açık Hava Müzesi’nde taslakların büyük çoğunluğunu, yaklaşık yüze
yakın örnekle; kapı aslanları oluşturmaktadır. Aslan Heykelleri Özellikle sur
kapılarına, karşılıklı ikişer tane konuluyordu. Kükreyen / hırlayan bu aslan
betimlerinin, kenti koruyucu ve düşmanlarını korkutucu güçleri olduğuna
inanılıyordu. Bu heykellerin, kentlerin hakimi olanlar -kral, prens vb-
tarafından, güç sembolü gibi kullanıldığı da düşünülmelidir.
İkinci sırada; 29 örnekle Dağ Tanrısı(külahlı ve kolları göğüs üzerine kavuşmuş,
bir adedi üçlü diğerleri ikili) figürleri yer almaktadır. Dağ Tanrıları,
Hurri-Mitanni kökenli tanrılar olarak Hitit Tanrılar ailesine kabul edildiği
anlaşılmaktadır. Hitit İmparatorluk dönemi Dağ Tanrıları'nın, Orta Anadolu'daki
kimi dağların adlarını taşıdıkları bilinmektedir. Yesemek'te Dağ Tanrıları'nın
çok sayıda ortostat üzerinde betimlenmesi, bölge Hurri-Mitanni ülkesi içinde
olduğu için çok doğaldır ve Hitit İmparatorluk dönemindeki uygulamalara paralel
olarak, buradaki tanrıların da önemli dağların, örneğin Amanos Dağlarının, Kurt
dağlarının ve belki diğer kimi dağ ya da tepelerin tanrıları olarak, bu dağların
adlarını taşıdıkları düşünülebilir. Dağ Tanrılarından üç yada dört tanesinde
Güneş Kursu bulunmaktadır.
Diğer ilginç taslaklardan bazıları ise:
Ayı-insan karışımı bir yaratık; Bu eserde, kollarını göğüs önünde kavuşturmuş,
yüzü cepheden betimlenmiş bir figür sola doğru yürür durumda gösterilmiştir.
Dizlere dek inen bir eteklik giymiş olan figürün gövdesi insan olmakla birlikte,
yüksek kabartma yapılmış olan ve kısmen kırılmış olan "yüz"ün ayı ya da aslan
başı olma olasılığı vardır.
Sfenks heykelleri: Sfenks, genellikle insan başlı, aslan gövdeli olarak
betimlenen karışık bir yaratıktır. Efsanevi bir hayvan olup kökeni Eski Mısır'a
dayanır. Mısır'da sfenksin, aslan postuna bürünmüş firavunu betimlediği
düşünülmüştür. Erkek başlı, aslan gövdeli sfenks, zihinsel ve fiziksel gücün
simgesel bir bileşimidir. Bu yüzyıldan sonra da özellikle dişi sfenksler
yapılmaya başlanmıştır. Sfenks, Anadolu sanatını da etkilemiştir. Hitit
sanatında, Gaziantep'teki Zincirli ve Sakçagözü, Çorum'daki Alacahöyük,
Boğazköy'de kent kapılarının her iki yanında sfenks heykelleri yer alır. Sfenks
heykelleri de, kentlerin sur kapılarında, kapı koruyucu aslanlar gibi
kullanılmışlardır.
Bir Savaş Arabası Sahnesi; kabartmalı bir kaide ile bir sütun altlığı ve çeşitli
mimari parçalardan oluşan zengin bir koleksiyondur. Savaş sahnesi kabartması:
İki yassı parça üzerinde, büyük olasılıkla bir savaş sahnesi işlenmiştir.
Aslında üç ayrı levha üzerinde betimlenmiş olan sahnenin son parçası kayıptır.
Bir atın çektiği iki tekerlekli bir savaş arabası ile atın altında yere düşmüş
ve olasılıkla ölmüş bir düşman askerini betimlemektedir. Atın önünde üç adet
hayvan figürü de işlenmiştir. Arabalı savaş sahnesinin bulunamayan sol üst
parçasında arabanın üst bölümü ile arabayı kullanan savaşçı(lar)nın betimi
bulunuyor olmalıydı.Alçak kabartma olarak çalışılan bu kompozisyonda, gerek
insan ve hayvan figürlerinde, gerekse araba betiminde, ayrıntılardan pek azı
işlenmiştir.
Sonuç olarak büyük bir organizasyonla işletildiği anlaşılan Yesemek Taş Ocağı ve
Heykel Atölyesi taşların ocaktan kesilmesi, yontu taslaklarının hazırlanması ve
tamamlanmasına kadar ki evrelerin teker teker örnekleriyle görülebileceği
dünyada başka bir benzeri olmayan bir heykel okulu niteliğindedir. O dönemde bu
büyüklükte bir sahayı kaplayan atölyeye ve atölyede meslek icra eden heykeltıraş
sayısına, günümüzde meydana gelen teknolojik ve sanatsal gelişmeye rağmen
ulaşmak mümkün olmamıştır. Bu da o dönemde burada yaşayan insan topluluklarının
sanata verdikleri önemin büyüklüğünü göstermektedir.
Yesemek Açık Hava Müzesi: Tlf: 0.342. 875 10 55